14 Nisan, 2017

Bir Kış Günü



    Dışarıda üç gündür aralıksız yağan kar canlılık namına ne varsa üstünü örtmüş durumdaydı. Göz alıcı beyazlık ve onun getirmiş olduğu sessiz soğuk kucaklamıştı etrafı. Bu kötü günlerin geçmesini beklemek ve kendimi korumak için mağarama sığınmıştım. Aklımda güzel günlerden kalan anılar, görüş alanımda ise duvarlara çizmiş olduğum ilkel resimler vardı: bir sanat icra etmekten ziyade benden sonra buraya gelecek, bu mağaraya sığınacak kişilere yol göstermesi, yardımcı olması amacıyla çizdiğim resimler. Soğuk; sığındığım, sığınmaya çalıştığım mağarama beni etkisiz hale getirmek istercesine tüm gücüyle saldırıyordu. Isınmak için ateş yakmam lazımdı ama dışarıda günlerdir yağan kar yüzünden bütün odunlar nemlenmiş ve yanamayacak durumdaydı. Vücut sıcaklığımı korumak için cenin pozisyonunda bir yavru anasına sığınırcasına duvarın dibine sığındım. Bu şekilde kaç gün daha dayanabilirim biliyordum ama sonrasında yaşamak için bir ateş yakmam lazımdı yoksa ilerleyen günlerde hiç şansım yoktu. Yaşamak için planlar yaparken uyuya kalmışım. 


    Uyandığımda hissettiğim ilk şey sıcaklık oldu, mağaramın içinde küçük ama beni ısıtacak boyutta bir ateş yanıyordu. O an bunu kimin yakmış olacağını düşünmeden ateşin yanına yaklaşıp ısınmaya koyuldum, üşüyordum. Mağaramdan görüldüğü kadarıyla kar yağışı azalmıştı. Ateşin yanında ısınmaya çalışırken içeriye bir kadın girdi, göz göze geldik. Mağarama giren insanların kim olduğunu sorgulamayı bırakalı çok uzun zaman oluyordu çünkü yakın geçmişte mağarama girip çıkan geçici çok insan olmuştu. Diğerlerinden farklı olarak bu kadının yüzü çok tanıdık gelmişti ama kim olduğunu beynimin donmuş olmasından olsa gerek hatırlayamamıştım. Ateşin yanına oturdu ve sönmeye yüz tutmuş ateşi bizi biraz daha ısıtsın diye elindeki küçük odun parçaları ile besledi, bu havada ancak bu kadar besleyecek odun bulmuştu muhtemelen. Hala daha tek kelime etmemişti ki; kadının, onun kim olduğunu hatırladım. Bundan yaklaşık üç sene önce beraber avlanmaya çıktığım av eşimdi o. Pek çok ava çıkmış güzel yemekler yemiş, keşifler yapmış, sohbetler etmiştik ama bir gün yine ava çıktığımız günün birinde bir hayvanı, boyumuzun üç katı büyüklüğündeki bir hayvanı, hemen öldürmek yerine biraz eğlenmek istemiş olmamızdan dolayı köşeye sıkıştırmıştık. Canı yanan hayvan hayatına mal olacağını bildiği halde son hamlesi ile ona saldırmış ve onu feci şekilde yaralamıştı. Hayvanın saldırısına engel olamamıştım ama hemen akabinde onu öldürmüştüm. Hemen av eşimin yanına koşmuştum. Onun yanına gittiğimde nabzını hissetmeye çalıştığım ama hissedemediğim için çoktan öldüğünü düşünüp oradan kaçarak uzaklaşmıştım. Kaybettiğim ilk eşi öldürdüğüm hayvan ile yan yana bırakarak. Doğa acımaz bir yerdi ve günün birinde bunun olacağını biliyordum; ya o ya ben avlanırken ölecektik. İşte, o gün orada öldüğünü düşündüğüm kadın şimdi tam karşımda duruyordu ve içimdeki soğukluğu yaktığı ateş ile yok etmeye çalışıyordu. Bunun imkânsız olduğunu düşündüm. İmkânsızdı! bir ölünün yeniden canlanması biz ilkel, tek yönlü insanlar için imkânsızdı! 

    Onun öldüğünü düşündüğüm andan o anı takip eden üç sene boyunca aklımın hep bir köşesinde o olmuştu. Yaptığım hataları tekrar yapmamı engelledi, beni değiştirdi belki biraz hissizleştirdi, acımasız yaptı ama onun ölümü beni acımasız doğa karşısında güçlü kılmıştı. En yalnız olduğum dönemlerde bile onun ölüşü bana güçlü olmam gerektiğini hatırlattı. Bu şekilde değişmiş olmamın nedeninin altında hem benim onu düzgün koruyamamış olmam hem de onun düşüncesiz davranması vardı. Düşününce bu iki sebep onu ölüme götürmüştü ya da götürmüş olmalıydı, olmamış. Onu, bir zamanlar, karşımda bu şekilde sessizce oturmasından konuşacak çok şeyimiz olduğunu bilecek kadar iyi tanıyordum ve bu çağda; bu ilkel çağda birbirimizi anlamamız için, birbirimizle anlaşmamız için yeni kelimeler keşfetmemiz hatta yeni bir dil oluşturmamız gerekse bile onunla konuşmak istiyordum. 

     Dışarıda kar yağışı yeniden hızlanmıştı ve rüzgâr içeriye yeniden hücum ediyordu. Yaktığı ateş rüzgâra dayanacak güçte değildi ve o da soğuktan titremeye başlamıştı. Onun yaktığı ateşin sönmemesi ve onun da ısınması için ateşe atacak tek şeyim herhangi bir saldırı karşısında korunmak veya saldırmak için üzerimde taşıdığım sert odundan yapılmış asamdı. Eğer onun, o kadının gerçekten o olduğuna ve benimle yeniden avlanmak isteyeceğine inanırsam asamı ateşi beslemek için yakmaya hazırdım. Kim bilir belki bu kar yağışı durunca onun yaktığı ateşi büyütüp kara kışa aldırmadan bizi ısıtacağı güne kadar yanması için beraber odun toplamaya çıkarız.



MUTLAKADAM