Sıvası
nemden dolayı kalkmış olan duvarların arasında birbirlerine çarpan anahtarların
sesi yankılandı . Bu ses gardiyanın beni hücremden çıkarıp idam edilmem için
almaya geldiğini duyuruyordu bana. İçimi Korkuyla karışık bir mutluluk kapladı.
On dokuz senedir her gün aynı duvarların arasında olmaktan kurtulmak, her gün
aynı şeyleri tekrar etmek, aynı yemekleri yemek bir çeşit ölümdü benim için. Bu
hücreden çıkıp özgürlüğüme kavuşma duygusu beni mutlu etmişti. Sadece idam
sırasında canımın yanma düşüncesi beni korkutuyordu.
Bugün idam edileceğim geçen hafta belli olmuştu ve tüm haftam idam mahkumu olmanın tedirginliğinde düşünmekle geçti. Kendimi bu duruma hazırladım. Tanrıya olan inancımı çoktan kaybetmiştim, tanrının beni idamdan kurtaramayacağını biliyordum. Günahlarımın bağışlanmasını dilememde yardımcı olması için gönderilen din adamını istemediğimi belirttim. Dua etmek yerine kafamda yazmaya çalıştığım romanımı bitirdim, ölmenin nasıl bir şey olduğunu düşündüm. Beklemek bana göre değildi, ya hemen ölmeliydim yada sonsuza kadar yaşamalı. Siyah veya beyaz olmalıydı her şey ama asla gri değil. Ortada kalmak can çekişmeme sebep oluyordu.
Anahtar hücre kapımın deliğine gardiyan tarafından sokuldu ve kapım bana veda etmek istermiş gibi açıldı. Gardiyanın elinde, son derece pahalı kumaştan dikildiği belli olan kıyafetler vardı. Önce duş alıp temizlenmem gerektiği söylendi. Söylediklerini yaptıktan sonra belki de bu zamana kadar hiç giymediğim güzel kıyafetleri giymiştim. Hazır olduğumda gardiyan beni idam alanına götürmek için koluma girdi. Tuhaf duygular ve belirsizlik içinde onun adımlarına eşlik ediyordum. Yürüdükçe nemli ve ağır hava yerini birden fazla çiçek kokusu barındıran havaya bırakmıştı. Dışarıdaki ışıkla aramda duran kapıya doğru yürüdüm. Gardiyan artık kolumu bırakmıştı. Kapıyı yavaşça açtım. Işık ilk başlarda gözlerimi kamaştırdı, Celladımı görmeye çalışıyordum ama gözlerim kamaştığı için sadece siluetini seçebildim.
Önce ömür boyu hapis cezası sonrada idama mahkum edilmem bir seri katil olduğum içindi. İnsanları öldürmüştüm. Bir şeyler hissetmenin nasıl bir şey olduğunu hatırlamak için. Belki öldürürken üzülürüm, acırım, merhamet ederim hatta severim ve öldürmekten vazgeçerim diye ama olmadı hiçbir şey hissetmedim, en sonunda da yakalandım. Neden öldürdüğümü itiraf etmem için işkenceye maruz kaldım. Nedeni yoktu; anlayacakları bir neden değildi.
Görüşüm netleştiği zaman rüzgarın celladımın kıvırcık saçlarını okşamak istercesine estiğini fark ettim. Gülümsedim. Celladıma gülümserken içimde yeniden bir şeyler canlandığını hissettim. Yavaş adımlarla, korkutmamak istercesine celladıma doğru yürüdüm. Sarıldım, kendimi ona teslim ettim. Hayatım onun ellerindeydi. Yıllar sonra aşık olduğum kişi celladımdı. İçimde bir şeyler yeşerten ve belki de benimle beraber onları öldürecek kişi...
Bugün idam edileceğim geçen hafta belli olmuştu ve tüm haftam idam mahkumu olmanın tedirginliğinde düşünmekle geçti. Kendimi bu duruma hazırladım. Tanrıya olan inancımı çoktan kaybetmiştim, tanrının beni idamdan kurtaramayacağını biliyordum. Günahlarımın bağışlanmasını dilememde yardımcı olması için gönderilen din adamını istemediğimi belirttim. Dua etmek yerine kafamda yazmaya çalıştığım romanımı bitirdim, ölmenin nasıl bir şey olduğunu düşündüm. Beklemek bana göre değildi, ya hemen ölmeliydim yada sonsuza kadar yaşamalı. Siyah veya beyaz olmalıydı her şey ama asla gri değil. Ortada kalmak can çekişmeme sebep oluyordu.
Anahtar hücre kapımın deliğine gardiyan tarafından sokuldu ve kapım bana veda etmek istermiş gibi açıldı. Gardiyanın elinde, son derece pahalı kumaştan dikildiği belli olan kıyafetler vardı. Önce duş alıp temizlenmem gerektiği söylendi. Söylediklerini yaptıktan sonra belki de bu zamana kadar hiç giymediğim güzel kıyafetleri giymiştim. Hazır olduğumda gardiyan beni idam alanına götürmek için koluma girdi. Tuhaf duygular ve belirsizlik içinde onun adımlarına eşlik ediyordum. Yürüdükçe nemli ve ağır hava yerini birden fazla çiçek kokusu barındıran havaya bırakmıştı. Dışarıdaki ışıkla aramda duran kapıya doğru yürüdüm. Gardiyan artık kolumu bırakmıştı. Kapıyı yavaşça açtım. Işık ilk başlarda gözlerimi kamaştırdı, Celladımı görmeye çalışıyordum ama gözlerim kamaştığı için sadece siluetini seçebildim.
Önce ömür boyu hapis cezası sonrada idama mahkum edilmem bir seri katil olduğum içindi. İnsanları öldürmüştüm. Bir şeyler hissetmenin nasıl bir şey olduğunu hatırlamak için. Belki öldürürken üzülürüm, acırım, merhamet ederim hatta severim ve öldürmekten vazgeçerim diye ama olmadı hiçbir şey hissetmedim, en sonunda da yakalandım. Neden öldürdüğümü itiraf etmem için işkenceye maruz kaldım. Nedeni yoktu; anlayacakları bir neden değildi.
Görüşüm netleştiği zaman rüzgarın celladımın kıvırcık saçlarını okşamak istercesine estiğini fark ettim. Gülümsedim. Celladıma gülümserken içimde yeniden bir şeyler canlandığını hissettim. Yavaş adımlarla, korkutmamak istercesine celladıma doğru yürüdüm. Sarıldım, kendimi ona teslim ettim. Hayatım onun ellerindeydi. Yıllar sonra aşık olduğum kişi celladımdı. İçimde bir şeyler yeşerten ve belki de benimle beraber onları öldürecek kişi...
MUTLAKADAM