07 Ağustos, 2016

Cellad


   Sıvası nemden dolayı kalkmış olan duvarların arasında birbirlerine çarpan anahtarların sesi yankılandı . Bu ses gardiyanın beni hücremden çıkarıp idam edilmem için almaya geldiğini duyuruyordu bana. İçimi Korkuyla karışık bir mutluluk kapladı. On dokuz senedir her gün aynı duvarların arasında olmaktan kurtulmak, her gün aynı şeyleri tekrar etmek, aynı yemekleri yemek bir çeşit ölümdü benim için. Bu hücreden çıkıp özgürlüğüme kavuşma duygusu beni mutlu etmişti. Sadece idam sırasında canımın yanma düşüncesi beni korkutuyordu.

   Bugün idam edileceğim geçen hafta belli olmuştu ve tüm haftam idam mahkumu olmanın tedirginliğinde düşünmekle geçti. Kendimi bu duruma hazırladım. Tanrıya olan inancımı çoktan kaybetmiştim, tanrının beni idamdan kurtaramayacağını biliyordum. Günahlarımın bağışlanmasını dilememde yardımcı olması için gönderilen din adamını istemediğimi belirttim. Dua etmek yerine kafamda yazmaya çalıştığım romanımı bitirdim, ölmenin nasıl bir şey olduğunu düşündüm. Beklemek bana göre değildi, ya hemen ölmeliydim yada sonsuza kadar yaşamalı. Siyah veya beyaz olmalıydı her şey ama asla gri değil. Ortada kalmak can çekişmeme sebep oluyordu.


      Anahtar hücre kapımın deliğine gardiyan tarafından sokuldu ve kapım bana veda etmek istermiş gibi açıldı. Gardiyanın elinde, son derece pahalı kumaştan dikildiği belli olan kıyafetler vardı. Önce duş alıp temizlenmem gerektiği söylendi. Söylediklerini yaptıktan sonra belki de bu zamana kadar hiç giymediğim güzel kıyafetleri giymiştim. Hazır olduğumda gardiyan beni idam alanına götürmek için koluma girdi. Tuhaf duygular ve belirsizlik içinde onun adımlarına eşlik ediyordum. Yürüdükçe nemli ve ağır hava yerini birden fazla çiçek kokusu barındıran havaya bırakmıştı. Dışarıdaki ışıkla aramda duran kapıya doğru yürüdüm. Gardiyan artık kolumu bırakmıştı. Kapıyı yavaşça açtım. Işık ilk başlarda gözlerimi kamaştırdı, Celladımı görmeye çalışıyordum ama gözlerim kamaştığı için sadece siluetini seçebildim.

     Önce ömür boyu hapis cezası sonrada idama mahkum edilmem bir seri katil olduğum içindi. İnsanları öldürmüştüm. Bir şeyler hissetmenin nasıl bir şey olduğunu hatırlamak için. Belki öldürürken üzülürüm, acırım, merhamet ederim hatta severim ve öldürmekten vazgeçerim diye ama olmadı hiçbir şey hissetmedim, en sonunda da yakalandım. Neden öldürdüğümü itiraf etmem için işkenceye maruz kaldım. Nedeni yoktu; anlayacakları bir neden değildi.

   Görüşüm netleştiği zaman rüzgarın celladımın kıvırcık saçlarını okşamak istercesine estiğini fark ettim. Gülümsedim. Celladıma gülümserken içimde yeniden bir şeyler canlandığını hissettim. Yavaş adımlarla, korkutmamak istercesine celladıma doğru yürüdüm. Sarıldım, kendimi ona teslim ettim. Hayatım onun ellerindeydi. Yıllar sonra aşık olduğum kişi celladımdı. İçimde bir şeyler yeşerten ve belki de benimle beraber onları öldürecek kişi...


MUTLAKADAM 

27 Ocak, 2016

Geleceğe dair anılar

            

 Bölüm 1

 

     

      Aynanın karşısında belime kadar uzanan saçlarım haricinde hiçbir yerimi beğenmediğim kendime son dokunuşları yapıyordum. Yarım saat sonra kendimi ne zaman beğenmediğimden yakınsam ''Güzellik görenin gözündedir, bırak dışarıdan görenler bizi çirkin sansın. '' diyen adam ile buluşacaktım. İlk defa onun omzuna yaslanıp, birbirimize güzel sözler söylediğimiz, kendimi annemin yanındaymışçasına güvende hissettiğim parkı buluşma yeri olarak sözleşmiştik. Zihnim beni aldatmıyorsa ona ''Seni annem kadar seviyorum. '' cümlesini de bu parkta kurmuştum ama bunların hepsi iki yıldan biraz daha uzun bir zaman önceydi; onun gözlerine bakarken aslında kalbine bakmadığımı anladığımda her şey değişti.
    
     Saat ikiye geliyordu; onun yanında nasıl davranacağımı bilmeden hızlıca evden çıktım. Yolda yürürken bir şeyler ruhuma zincir geçirmişçesine beni geçmiş zindanlarına çekiyordu. Değişim, başka bir adama kendimi kaptırmam ile başlamıştı. Onu bırakıp diğer adama gittiğimde tek kelime dahi etmemişti, dilini yutmuştu ya da yutmak istemişti; geleceğe dahi geçmiş penceresinden bakan biri olmasına rağmen bu sefer o pencereden hiç bakmadı. Bakması için çok çabaladım, çok özür diledim ama bana yabancı gibi davranıyordu, çoğu zaman canımı yakıyordu bu durum, bana küfür etmesine bile razıydım, etmedi.

   Yıllar sonra onu ilk görüşüm olacaktı. Anılarımın arasında kaybolurken parkta belediyenin koymuş olduğu; kırmızı renkli, demir bankların birinde onu sigara içerken gördüm. Düşüncelerimden kurtulmam için bu yeterli olmuştu çünkü onu bıraktığım zamanlarda sigara kullanmıyordu. Beni görünce ayağa kalktı; sigarasını ağzından çıkarıp yere attı. Yan yana geldiğimizde elimi uzatmama rağmen yanağımdan öperek selamlaştık. Üzerimize sessizlik çökmüştü. Beni takip et dercesine yürümeye başladı, sessizce yanından takip ettim. Yeni açılan bir kafenin önüne geldiğimizde içeri girmem için kapıda bekledi, buraya kadar hiçbir şey konuşmamıştık. Kafenin üst katına çıkıp, önünde saatin saniyeleri gibi akan araçların geçtiği, yolu gören bir masaya oturduk. Gerginliğim tavan yapmıştı, sessizliği bozmak isteyerek halini hatırını, neler yaptığını sordum. O konuşurken aklımdan  bunca zamandan sonra onun ne kadar değiştiği geçiyordu. Bana nasıl yaklaşacağını bilmeyen; konuşurken sesi titreyen, gülerken bir şeyler saklamayan adam gitmiş; yerine omuzlarında bazı yükler olduğu anlaşılan; gülerken o yükü saklayan, konuşurken sesi titremeyen bir adam gelmişti. ''Ne içersin?'' sorusu düşüncelerimi bıçak gibi keserken dalgınlığımı belli etmeyerek ''Türk Kahvesi'' diyebildim. İki tane sade Türk Kahvesi söyledi. Kahveyi sade içtiğimi unutmamış kendisi de benim zorladığım şekersiz kahve içme alışkanlığını kazanmıştı. Yüzüne aptal bir gülümseme yerleştirerek her kahve içişimizde söylediği cümleyi kurdu ''Bu kahveler ile bana kırk yıl borçlanıyorsun haberin olsun. '' Gülümsedim; konu açmak için sigarasını yakmaya çalışırken '' Sigaraya mı başladın? ''diye sordum. Az önce takındığı aptal gülümsemeyi tekrar yüzüne yerleştirerek sigarasını gösterdi ''Öldürdüğünü bildiğimiz halde içiyoruz şu mereti.'' dedi ve yaktığı sigarasından ilk dumanını çekti ciğerlerine. Ciğerlerine dolan dumanı ben bir şey demeyeyim diye çabucak soluduğumuz havaya karıştırdı, gözlerime baktı; yarım kaldığını düşündüğü cümlesini tamamladı ''Ve kıracaklarını bildiğimiz halde seviyoruz insanları.''


MUTLAKADAM

 
Devam edecek...




30 Eylül, 2015

Sevgili Dünya

 
        Önümde yürüyen kadın çarşının dükkanlarına sürekli bir şeyler soruyordu ben de, mesleğim gereği şüpheci olduğumdan, kadını izlemeye koyuldum ve bir süre sonra kadının telefon konuşmasına tanık oldum "Şekerim bir sürü dükkan gezdim ama burada hiç gerçek sevgi yok hepsi sahte. "dedi.Kadını takip etmeyi bıraktıktan sonra kadının son girdiği dükkana bende girdim ve dükkan sahibinin sattığı sevginin gerçek olup olmadığını anlamak için kontrol ettim; sevgi gerçekti, sadece bir süre yanlış kişilere emanet edildiği için üzerinde çizikler vardı ama iyi bir bakımla sıfır haline döndürülebilirdi. Dükkan sahibine kadının neden sevginin gerçek olduğuna inanmadığını sordum ve dükkan sahibi bana: "İnsanlar sahte sevgi ile o kadar çok dolandırıldılar ki artık gerçek sevgiye de inanmıyorlar."dedi, haklıydı.

         Bu arada ben kim miyim? İsmimi vermek istemiyorum ama Gönül İşleri Bakanlığı tarafından atanmış bir sevgi polisiyim sahte sevgi satan,sevgi çalan insanları yakalar onları Hoşgörü Hapishanesi'ne götürürüm.

       Ülkede son yıllarda yaşanan sevgi suçları ile baş edemeyen yönetim, ülkenin yüksek güvenlikli bu hapishanesini açmaya karar verdi.Hoşgörü Hapishanesi'nin yapımında annelerden yardım alındı ve tabiri caizse anne eli değmiş bir hapishane yaptılar, anne sevgisini katarak.
      Hoşgörü Hapishanesi'nden bahsetmek gerekirse oraya giden suçlulara yıllarca o kadar iyi davranılır ki içlerinde kaybettikleri ve başkasından çalarak elde ettikleri sevginin yeniden oluşması amaçlanır; oluşmaz ise çeşitli "sevgi dolu" işkencelere maruz kalırlar, işkence de işe yaramaz ise en sonunda içlerindeki nefret onları ''Boşluk''diye isimlendirdiğimiz şeylere dönüştürür.Bazen uysal bazen saldırgan bir yaratık ve içlerinde fazlası ile yalnız.
   
      Bu suçluları yakalamak sanıldığı kadar kolay değil insan paranın veya başka şeylerin sahtesini daha kolay anlıyor ama sevginin sahtesini gerçeğinden ayırt etmek gerçekten çok zor. Genelde sevgide sahtecilik yapan insanları yakalamamız örgüt içi ihbarlar ile oluyor.İhbarların sebeplerinden en popüler olanı ise örgüt üyelerinin sahte sevgilerini aynı kişiye satmaya çalışmalarından dolayı ortaya çıkan kavgalar,kurbanlarını elde etmek için örgüt üyeleri birbirlerini satıyorlar.

    İnsanlar artık yoruldu ve yapılan araştırmalara göre sahte sevgi denen zamazingo onbeş-yirmi yıl içerisinde kontrol altına alınamazsa gerçek sevgi,saf sevgi denen şey hiçbir yerde bulunamayacak.

                  ''Sahte sevgiler yüzünden gerçek sevgilere inanmaz oldu insanlar.''


MUTLAKADAM

18 Nisan, 2015

Bay ''A.''dan Bir Kesit

   
 ''Her akşam ölüyor ve her sabah yeniden doğuyorum''
FİGHT CLUB 

    Merhaba ben A. , ben dünyanın en iyi senaristi ve oyuncusuyum tabi bu iki özellik süper güç gibi bir şey öyle her zaman ortaya çıkmıyorlar sadece sevdiğim kişiyi -Bayan M.- düşünürken beliriyorlar. Bildiğiniz gibi süper kahramanlar güçlerini; vücut kimyalarını bozan radyoaktif atığa bulanarak, örümcek ısırığı ile, kontrolsüz deneyler sonucu vs. elde etmişler, galiba benim kimyamı bozan şey de bayan ''M.'' oldu .Ne zaman onu düşünsem beyin aktivitem artıyor, nabzım hızlanıyor ve süper güçlerim ortaya çıkıyor. Odamda bir başıma otururken başrolünde ben ve bayan ''M.''nin oynadığı bir senaryo yazmaya başlıyorum, geçmişte beraber geçirdiğimiz vakitlerden de yardım alarak dünyanın en şahane senaryosunu yazıyorum; bu senaryonun final sahnesinde ise sevdiğimi söylüyorum ve daha perde kapanmadan bizi izleyen topluluktan üstümüze gök gürültülü alkış yağıyor. Alkış selinde boğuluyoruz.
      
     Sıra oyunculuğa geliyor; dekor hazır, ışıklar uygun, seyirci bulutu salonu doldurmuş, senaryo ezberimde: Perde açılıyor, alıyorum karşıma bayan ''M.''yi başlıyorum oynamaya gayet güzel eksiksiz oynuyorum, bayan ''M''de ondan habersiz yazdığım senaryoya uyuyor ta ki final sahnesine kadar; ezberimi unutuyorum, elim ayağıma dolanıyor ve sonuç hüsran.Final sahnesini oynayamadan seyirci bulutu dağılıyor, ışıklar kapanıyor, Bayan ''M.'' kayboluyor.Bu sefer alkış yağmurunda değil de kendi yalnızlığımda boğuluyorum.Yönetmen sahnenin arkasından beceremedin,batırdın dercesine bana sesleniyor: ''Oyun bitti hadi evine''. Evime gidiyorum, süper güçlerimle başka senaryo yazıyorum ama final sahnesinde hep elim ayağıma dolanıyor, ışıklar kapanıyor, Bayan ''M.'' kayboluyor. Yine evime gidiyorum yine başka senaryo yazıyorum yine ve yine... 
MUTLAKADAM

09 Mart, 2015

Plak Çalar

           

         Ben bir plak çalarım. Hani şu ilk çıktıklarında üstünde tek bir çizik bile olmayanlardan.Kim tarafından evine alındıysa evinin baş köşesine konulup her gün tozu alınıp temizlenenlerden.Sesim çok güzeldir her türlü taş plaktaki şarkıyı kusursuz bir biçimde çalabilirim bütün şarkılara eşlik edebilirim daha doğrusu çalabilirdim ve eşlik edebilirdim.Sesim hiç bozulmaz bütün plakları aynı akıcılıkta çalabilirim sanıyordum fark etmemişim, çaldığım her şarkı eskitmiş beni,önce sesim bozulmuş sonra akıcılığım.Yavaş yavaş her şarkıda takılmaya başlamışım.

    Ben bir plak çalarım ve sanırsam artık bozuldum, üzerime takılan plaktaki, çalmaya çalıştığım, şarkının en güzel en duygulu yerinde takıldım kaldım, ne ileri gidebiliyorum ne de geri.Tüm bu bozukluğuma, takılıp kalmama rağmen bana nasıl olduğumu sorarsanız halimden memnunum çünkü bu şarkı uzun zaman sonra çalmaya çalıştığım en güzel şarkı ve ben bu şarkıyı çok seviyorum ama artık şarkının bir kısmını çalmak bana yetmiyor ben şarkının hepsini çalmak istiyorum.Şarkının hepsini çalmayı başaramazsam bütün bozuk plakların gittiği gibi benim gideceğim yer de büyük ihtimalle antikAcılar çarşısı...

 MUTLAKADAM

25 Ocak, 2015

Hayal Şehri ve Adam


       Bir adam Hayal adlı şehirde tek başına yaşıyordu.Bu şehirde gökyüzünün rengi başka mavi, çam ağaçlarının yeşili başka yeşil, çiçeklerin kokusu başka kokuydu ve adam gökyüzünün mavisine sevdalıydı.Bu adam şehre kimseyi almıyordu çünkü onun sevdiği şeyleri başkalarının da sevmesinden korkuyordu.Bu adam ayda iki kere yaptığı gibi Hayal Şehri'ne özgü olan bir şişe Hayal içkisini alıp maviliğinin derinliklerinde üzüntüleri, sevinçleri saklayan denizin karşısına geçti, şişeyi açtı ve şişenin yarısını denize döktü; yaptığı bu hareketi ,eski uygarlıkların tanrılarına sunduğu adak misali, bir tür adak sayıyordu kendince.Adam içmeye başladı yavaş yavaş içti ve şişenin dibini gördüğünde şehrin güzelliğini haykırdı, sevdalı olduğu maviliğe bakarak ama farkında olmadan çok yüksek sesle söylemişti bunu ve sadece adama ait olan şehrin güzelliği ve özelliğini diğer şehirlerde yaşayan insanlar da duymuştu.Gökyüzünü gri bulutlar kaplamaya başladı, mavilik tamamen kayboldu adam çok sarhoş olduğundan yanlış gördüğünü düşünüp uyumaya gitti.Ertesi sabah uyandığında yağmur devam ediyordu ve her yeniden uyanışında bitkilerin renginin değiştiğini, havadaki kokunun kaybolduğuna şahit oluyordu zaten sevdalı olduğu gökyüzünün mavisini çoktan unutmuştu.Bir sabah uyandığında kendine başka bir şehir aramaya karar verdi çünkü her uyandığında Hayal Şehri'nin eriyip gitmesi yüreğini dağlıyordu.Hazırlıklarını yaptı ve yola koyuldu pek çok şehre girmeyi denedi ama kabul edilmedi, sekiz ay gezdikten sonra en sonunda onsekiz-yirmi kişinin beraber yaşadığı bir yer buldu.Buraya yerleşen herkes kendi hayatını yaşıyordu, herkes kendinden sorumluydu.Adam birkaç ay sonra buraya alıştı ve Hayal Şehri'nden getirdiği içkisini içerken bir kadın gördü.Adam kadına bakmaya doyamıyordu.Yine bir gün kadını izlerken hatırladı, bu kadın Hayal Şehri'nden çıkmış gibiydi kadına her bakışında Hayal Şehri aklına geliyordu. Kadında Hayal Şehri gökyüzüsünün mavisi, ağaçlarının yeşili, çiçeklerinin kokusu vardı kısacası adamın hasret olduğu her şey...
    
        Adam sevdalanmıştı kadına ve bu sefer söylemekten korkuyordu, birilerinin duyup sevdasının güzelliğinin ve özelliğinin kaybolmasından korkuyordu, ikinci defa kaldıramazdı bu acıyı.Gel zaman git zaman bu şehre başka bir adam daha geldi.Bu adam da aynı kadına sevdalanmıştı ve birilerine söylemekten korkmuyordu, kadın hariç herkese söylüyordu.Hayal Şehri'nden gelen adam bunu öğrendiğinde krizler geçirmeye başladı, ona özel sandığı sevgiyi başka biri de duymaya başlamıştı, onun gördüğü güzelliği başka biri de görmüştü.Başka şehirden gelen adam kadına açıldı ve kadına sahip oldu.Hayal Şehri'nin adamı ise geçmişte yaşadıklarından dolayı korkusuna yenik düştü, elindeki fırsatı kaçırdı ve harap olmuş Hayal Şehri'ne döndü.


MUTLAKADAM

28 Kasım, 2014

Kalp


     Bir kasım akşamı hava kararmaya başlıyor yeni yeni.Şehrin ismini bilmediğim yerlerine yaptığım gibi ismini bilmediğim ama kendim adlandırdığım bir parkta oturuyorum.Havanın kararması ile üşümeye başlıyorum bedenimin üşümesinin haricinde kalbimde üşümeye başlıyor, kalbimi üşüten ise havanın soğukluğu değil içime dolan is kokusu ve galiba kalbimin üşümesi daha çok yakıyor canımı. Kalbimi ısıtmak için nefesimi tutuyorum, girmesin içime akşamın kokusu üşümesin kalbim diye, ama dayanamıyorum öncekilerden daha derin bir nefes alıyorum ve eskisinden daha çok üşüyor bu sefer . Halbuki nefes benim için gerekli nefessizlik kalbim için...

   Eskiden çok severdim ben kasım akşamlarını içime dolan is kokusunu ve bilmezdim bu akşamlarda kalbimin bir dili olduğunu, her is kokusu duyduğum zaman bir iki kelime olsa da bir şeyler fısıldayabileceğini bana.Seni sevmeden önce dilsiz olan kalbim susmaz oluyordu ve yalanlarlar söyleyerek uyutuyordum onu, yalanlarım gece olmuştu kalbim için ve seni gördüğümde sanki güneş doğmuş gibi yeniden uyanıyordu her seferinde...

   Gittiğinden beri sonsuz bir uykuda kalbim ve kalbim için her şey tersine döndü sıcaklar soğuk, soğuklar sıcak, mutluluklar hüzün, hüzünler mutluluk, gündüzler gece, geceler gündüz ve galiba konuşmayı da unuttu.İs kokan gecelerde dışarı çıkmayı da bıraktım zaten, üşümesin rahat uyusun diye kim bilir belki başkası doğar gecesine...

'' Sevdiklerimiz gün gelir sevmediklerimiz olur ''
MUTLAKADAM