Bölüm 1
Aynanın karşısında belime
kadar uzanan saçlarım haricinde hiçbir yerimi beğenmediğim kendime son
dokunuşları yapıyordum. Yarım saat sonra kendimi ne zaman beğenmediğimden
yakınsam ''Güzellik görenin gözündedir, bırak dışarıdan görenler bizi çirkin
sansın. '' diyen adam ile buluşacaktım. İlk defa onun omzuna yaslanıp, birbirimize
güzel sözler söylediğimiz, kendimi annemin yanındaymışçasına güvende
hissettiğim parkı buluşma yeri olarak sözleşmiştik. Zihnim beni aldatmıyorsa
ona ''Seni annem kadar seviyorum. '' cümlesini de bu parkta kurmuştum ama
bunların hepsi iki yıldan biraz daha uzun bir zaman önceydi; onun gözlerine
bakarken aslında kalbine bakmadığımı anladığımda her şey değişti.
Saat ikiye geliyordu; onun yanında nasıl davranacağımı
bilmeden hızlıca evden çıktım. Yolda yürürken bir şeyler ruhuma zincir geçirmişçesine
beni geçmiş zindanlarına çekiyordu. Değişim, başka bir adama kendimi kaptırmam
ile başlamıştı. Onu bırakıp diğer adama gittiğimde tek kelime dahi etmemişti, dilini
yutmuştu ya da yutmak istemişti; geleceğe dahi geçmiş penceresinden bakan biri
olmasına rağmen bu sefer o pencereden hiç bakmadı. Bakması için çok çabaladım,
çok özür diledim ama bana yabancı gibi davranıyordu, çoğu zaman canımı
yakıyordu bu durum, bana küfür etmesine bile razıydım, etmedi.
Yıllar sonra onu ilk görüşüm olacaktı. Anılarımın arasında
kaybolurken parkta belediyenin koymuş olduğu; kırmızı renkli, demir bankların
birinde onu sigara içerken gördüm. Düşüncelerimden kurtulmam için bu yeterli
olmuştu çünkü onu bıraktığım zamanlarda sigara kullanmıyordu. Beni görünce
ayağa kalktı; sigarasını ağzından çıkarıp yere attı. Yan yana geldiğimizde
elimi uzatmama rağmen yanağımdan öperek selamlaştık. Üzerimize sessizlik çökmüştü.
Beni takip et dercesine yürümeye başladı, sessizce yanından takip ettim. Yeni
açılan bir kafenin önüne geldiğimizde içeri girmem için kapıda bekledi, buraya
kadar hiçbir şey konuşmamıştık. Kafenin üst katına çıkıp, önünde saatin
saniyeleri gibi akan araçların geçtiği, yolu gören bir masaya oturduk.
Gerginliğim tavan yapmıştı, sessizliği bozmak isteyerek halini hatırını, neler
yaptığını sordum. O konuşurken aklımdan bunca zamandan sonra onun ne
kadar değiştiği geçiyordu. Bana nasıl yaklaşacağını bilmeyen; konuşurken sesi
titreyen, gülerken bir şeyler saklamayan adam gitmiş; yerine omuzlarında bazı
yükler olduğu anlaşılan; gülerken o yükü saklayan, konuşurken sesi titremeyen
bir adam gelmişti. ''Ne içersin?'' sorusu düşüncelerimi bıçak gibi keserken dalgınlığımı
belli etmeyerek ''Türk Kahvesi'' diyebildim. İki tane sade Türk Kahvesi
söyledi. Kahveyi sade içtiğimi unutmamış kendisi de benim zorladığım şekersiz
kahve içme alışkanlığını kazanmıştı. Yüzüne aptal bir gülümseme yerleştirerek
her kahve içişimizde söylediği cümleyi kurdu ''Bu kahveler ile bana kırk yıl
borçlanıyorsun haberin olsun. '' Gülümsedim; konu açmak için sigarasını yakmaya
çalışırken '' Sigaraya mı başladın? ''diye sordum. Az önce takındığı aptal
gülümsemeyi tekrar yüzüne yerleştirerek sigarasını gösterdi ''Öldürdüğünü
bildiğimiz halde içiyoruz şu mereti.'' dedi ve yaktığı sigarasından ilk
dumanını çekti ciğerlerine. Ciğerlerine dolan dumanı ben bir şey demeyeyim diye
çabucak soluduğumuz havaya karıştırdı, gözlerime baktı; yarım kaldığını düşündüğü
cümlesini tamamladı ''Ve kıracaklarını bildiğimiz halde seviyoruz insanları.''
MUTLAKADAM
Devam edecek...