28 Kasım, 2014

Kalp


     Bir kasım akşamı hava kararmaya başlıyor yeni yeni.Şehrin ismini bilmediğim yerlerine yaptığım gibi ismini bilmediğim ama kendim adlandırdığım bir parkta oturuyorum.Havanın kararması ile üşümeye başlıyorum bedenimin üşümesinin haricinde kalbimde üşümeye başlıyor, kalbimi üşüten ise havanın soğukluğu değil içime dolan is kokusu ve galiba kalbimin üşümesi daha çok yakıyor canımı. Kalbimi ısıtmak için nefesimi tutuyorum, girmesin içime akşamın kokusu üşümesin kalbim diye, ama dayanamıyorum öncekilerden daha derin bir nefes alıyorum ve eskisinden daha çok üşüyor bu sefer . Halbuki nefes benim için gerekli nefessizlik kalbim için...

   Eskiden çok severdim ben kasım akşamlarını içime dolan is kokusunu ve bilmezdim bu akşamlarda kalbimin bir dili olduğunu, her is kokusu duyduğum zaman bir iki kelime olsa da bir şeyler fısıldayabileceğini bana.Seni sevmeden önce dilsiz olan kalbim susmaz oluyordu ve yalanlarlar söyleyerek uyutuyordum onu, yalanlarım gece olmuştu kalbim için ve seni gördüğümde sanki güneş doğmuş gibi yeniden uyanıyordu her seferinde...

   Gittiğinden beri sonsuz bir uykuda kalbim ve kalbim için her şey tersine döndü sıcaklar soğuk, soğuklar sıcak, mutluluklar hüzün, hüzünler mutluluk, gündüzler gece, geceler gündüz ve galiba konuşmayı da unuttu.İs kokan gecelerde dışarı çıkmayı da bıraktım zaten, üşümesin rahat uyusun diye kim bilir belki başkası doğar gecesine...

'' Sevdiklerimiz gün gelir sevmediklerimiz olur ''
MUTLAKADAM

24 Kasım, 2014

Dünyalar

    
    Bir Dünya, bu Dünya'nın içinde insanlar ve Dünya'nın içindeki insanların içinde başka bir dünya. Dünya'nın içindeki insanlar birbirleri ile sürekli savaş halinde, hepsi kendi savaşında galip gelme peşinde ve hepsinin dilinde farklı farklı kesici, yaralayıcı ve öldürücü silahlar. Dünya'nın içinde yaşayan insanlar bu silahlar ile yanındakine, karşısındakine zarar verme amacında sırf kendi savaşında galip gelmek için.Kimisi bu silahları birileri onun canını yaktığı, kimisi ise hiçbir amacı olmadan sırf kendini tatmin etmek için başkalarına saplama derdinde.
    
     Dünya'nın içindeki insanlar bu silahları o kadar düşüncesiz kullanıyorlar ki ne kadar derine sapladıklarından ne kadar çok can yaktıklarından bir haber oluyor hepsi. Zaman içinde yaraladıkları kişilerin sayısı artıyor ve birikiyor, en sonunda ise Dünya'nın içindeki insanların içindeki dünyada da savaş başlıyor, savaşan her kişinin içinde başka bir savaş...
  
    Zamanla Dünya'nın içindeki insanlar için durum içinden çıkılmaz bir hal alıyor, iki dünyada birden savaşmak ağır geliyor ve içinde yaşadıkları Dünya'da silahları ile yaraladıkları her kişi için kendi içlerindeki dünyada durum daha kötüye gitmeye başlıyor kendi içlerinde ki savaşı kaybetmeye başlıyorlar. İçinde yaşadıkları dünyada zafere ne kadar yaklaşırlarsa içlerindeki dünyada yaptıkları savaşta zaferden o kadar uzaklaşıyorlar farkına varmadan....


      MUTLAKADAM
  



    

31 Ekim, 2014

Balıkçı ve Denizin Hikayesi



   Bir balıkçı vardı; her sabah ve her akşam bir elinde oltası bir elinde kovası balık tutmaya giderdi denizin karşısına.Kendini vazgeçilmez sanırdı deniz için.Ben olmasam derdi kimi görüp kimi sevecek bu deniz.Balıkçı vazgeçilmez sanırdı kendisini ama sevdalanmıştı zamanında, hor gördüğü denize.Ah balıkçı bir gün gitti yine her zamanki yerine salladı oltasını denizin ta orta yerine, olta takıldı büyük ve ağır bir maddeye.Balıkçı çekti oltasını deniz kabarmaya başladı, balıkçı bir daha çekti deniz daha çok kabardı ve balıkçı önünde duran taşın üstüne çıktı daha kuvvetli çekebilmek için, aslında bilmiyordu ki çekmeye çalıştığı denizin yüreğiydi, ağır gelmişti bu yürek balıkçıya ve kabaran deniz yuttu balıkçıyı bir çırpıda çekti onu yüreğine doğru, en derinlere.Balıkçı ölmüştü ve balıkçının sevdalandığı deniz kendini vazgeçilmez sanan balıkçıya mezar olmuştu bu hikayede.

''Deniz'e ve onun Balıkçı'sına ithafen''


MUTLAKADAM

19 Ekim, 2014

Otobüs



     Duraktayım, otobüsün gelmesini bekliyorum.Çevremde benimle beraber otobüs bekleyen iki üç insan var, kim bilir onlar nereye gitmek ne yapmak için bekliyorlar.Otobüs göründü ve yavaşça yaklaştı durağa, kapısı açıldı ve otobüse bindim.Her zaman yaptığım gibi otobüsün arkalarına doğru ilerlemeye başladım ama otobüsün bir sonu yoktu, ben ilerledikçe otobüs uzuyordu sanki.

     Oturacak pek yer yoktu otobüste, boş olan yerler de hiç bitmeyecek gibi görünen koridorun sonlarındaydı.Otobüs hızlandı artık viraja her girişimizde sendeliyordum, tümseklerden her geçişimizde düşecek gibi oluyordum.Dengede durmaya çalışmaktan artık yorulmuştum biraz daha çabalayıp sonu yokmuş gibi görünen koridorun sonlarında ki koltuklara oturmak için adımlarımı hızlandırdım ve adımlarımı hızlandırdığım sırada yorgunluktan ve otobüsün çıkardığı zorluklardan olsa gerek dengemi kaybedip yere düştüm, koltuklarda oturanlar beni izliyordu.Yere düştüğümde etrafıma baktım,etrafımda ki insanlara, kimse yardım etmek için yeltenmedi sadece izliyorlardı halbuki kendi başıma yerden kalkmaya yetecek kadar gücüm yoktu yorulmuştum.Ben etrafıma bakarken arkadan gelen biri kolumu kavradı ve beni ayağa kaldırdı dengede durmam için bana destek oldu.Beni yerden kaldıran ve bana destek olan kişi otobüsü beraber beklediğim, beraber bindiğim iki üç insandan biriydi bu kişinin arkasında durakta beraber olduğum diğer kişileri de gördüm; yardım edecek olan iki üç insanı...

    Otobüsün arkasına doğru gelmeye başladım boş koltukların olduğu yere sanki o sonu olmayan koridor sonlanmış gibi boş koltuklara yaklaşmıştım rahatladığımı hissettim en sonunda dinlenebilecektim ama ben bu düşüncelere dalmışken birden arka camdan geçtiğimiz yolları görebildiğimi farkettim; nerelerde dengemi kaybettiğimi, nerelerde sendelediğimi.Arka camdan dışarıya bakarken otobüs durdu ve kapıları açıldı galiba ben son durağıma gelmiştim inme vaktim gelmişti daha oturup dinlenmeye vakit bulamamışken... 

'' Ya hayatı yaşamak için geç kaldıysak ? ''
           MUTLAKADAM


30 Eylül, 2014

Zaman


   
      Evde oturup boş boş televizyon izlemekten, boş boş Faceebok'ta Twitter'da gezinmekten sıkıldım; kulaklığımı da yanıma alıp dışarıya çıktım biraz dolaşıp kafamı dağıtmak ve zihnimi dinlendirmek amacındaydım.Oturduğum evin bulunduğu kattan asansör ile aşağı inmem asansörü yukarı çağırmam ile kırk saniyeden uzun sürüyorudu.Asansörü çağırdım asansöre bindim ve aşağıya indim, saat akşam ezanının okunmasına yakındı.Kızıla çalan havayı içime çektim ve kulaklığımı taktım; mp3 çalarımda ''Tom Odell - Another Love'' adlı şarkısı çalıyordu.Müzik eşliğinde mahallemden dışarı doğru yürümeye başladım.Mahallenin yakınlarında ki bir parkın yanından geçerken dört,beş çocuğun toplandığını gördüm; oyun oynuyorlardı.Birden zihnim geçmişe döndü; kendi çocukluğuma.Bende arkadaşlarımla toplanıp oyun oynardım,o zamanlar tek eğlencemiz buydu.

      Ben bunları düşünürken okunmaya başlayan akşam ezanı ve ezan sesine karışan çocuğunu eve çağırmak için balkondan bağıran bir annenin sesi düşüncelerimi böldü.Annesinin sesini duyan çocuk arkadaşlarına oyundan çıkması gerektiğini söyledi ve telefonunu cebine koyup yola koyuldu.Diğer çocuklarda akşam ezanı ile birlikte eve gitmeleri gerektiğini anladılar ve onlarda telefonlarını ceplerine koyarak dağıldılar.

      Çocukların kalktığı ,parkın içindeki, banka doğru yürüdüm ve banka oturdum, düşündüm acaba yaptıkları doğru muydu yani telefondan oyun oynamaları.Benim zamanımda oyunlar böyle oynanmazdı iki ağacı kale yapar oynardık, topumuz olmadığı zamanlarda boş plastik şişeleri, çam kozalaklarını top yapar oynardık; bunun için bana göre yaptıkları yanlıştı ama onlara göre doğruydu belki de.Bunları düşünürken bir sonuca vardım: Zaman neyin doğru neyin yanlış olduğunu değiştiriyordu ve eylemlerin nasıl yapıldığını...

''Eylemlerin yapılışı zamanla değişir,sevme eyleminin değişmesi gibi''
MUTLAKADAM

17 Eylül, 2014

Fotoğraf


      
     Bir fotoğrafıma rastladım geçenlerde, mutlu bir aile tablosu.Ben hariç herkesin yüzünde hafif gülümsemeler benim yüzümde ise büyük bir gülümseme, olabildiğince güzel ve kusursuz fakat bu gülüşümün bastırılan duygularımın, gerçekleşmeyen arzularımın bir ifadesi olduğunu ancak anlıyorum.Bu gülüşümün sebebi kendim olduğum için değil, olmasını istedikleri kişi olmaya çalıştığım çalıştığım içinmiş...

     Ben kaybedendim,her ne kadar kazansamda ben kendim değildim.Ben ailemin yarattığı mükemmel kişiyi oynayan bir düzenbaz,kendini yaşayamayan bir acizdim.

''Kusursuz bir gülümseme ancak kendinsen kusursuzdur'' 
                                  
    MUTLAKADAM

06 Eylül, 2014

Para Üstü

   
 

   Bugün uyandığımda bakkala gidip ekmek aldıktan sonra eve dönerken para üstünü kaybetmiş küçük bir çocuk gibi hissediyordum: Üzgünümdüm ağlamaklıydım, sanki ağlayınca veya üzülünce kaybettiğim, düşürdüğüm şeyi nerede düşürdüğüm nerede kaybettiğim aklıma gelicek ve yeniden benim olacakmış gibi ...

    Ben paramın üstünü kaybetmedim, çocukta değilim, belki bütün bunları hissetmemin nedeni paha biçilemeyecek bir şey kaybetmiş olmamdır. Avucumda tuttuğum şey avucumdan kayıp gittiği için değerini bilmediğim için tekrar elde edemeyeceğim veya sahip olamayacağım bir şey olduğu içindir.

       Ben kaybettim ve bulamıyorum belki ama nasıl bir zaman sonra yerdeki parayı bulan kişi mutlu oluyorsa kaybettiğim şeyi bulan kişi de mutlu olacak, benim kaybettiğim ve üzülmeme sebep olan şey başkasının mutluluğu ve neşesi olacak...

'' Kim bilir belki de bizim üzüntülerimiz başkalarının mutluluğudur. ''

MUTLAKADAM