28 Aralık, 2017

Bir Ölüyü Diriltme Ayini


    Büyük günün geldiği düşüncesi kehanette yazan değişimlerin gerçekleşiyor görünmesinden dolayı kabilenin en önde gelen bilgelerinden en vasıfsız sayılan bireylerinin bile aklına tesir etmeye başlamıştı. Bu durumun ortaya çıkardığı ve insanların içini kaplayan adı konulamayan duygu kendine korku görünümü veriyordu. 260 kişiden oluşan kabilenin üzerine son bir haftadır sessizlik çökmüştü. Aslında çığlık atan bir sessizlikti bu, bütün olağan şeyleri avazı çıktığı kadar yaran bir çığlık. 

    Her şey takvimler O.S 16 yılını gösterirken kabilenin en bilgesinin bir kaç defa rüyasında kabilenin inancına göre ölemeyenlerin ruhlarının gittiği inanılan "Yokoülke" adı verilen bölgeyi, bölgenin içinde yapılan tuhaf ritüelleri olan ayini ve yıllar önce bir tapınağın içinde bulunan ve dili çok uzun zaman sonra çözülebilmiş olan, iki yüz sayfasının sadece tek yaprağı dolu olan, kehanet kitabını bir arada görmesiyle başladı. Bu ağır imgeler barındıran rüyayı diğer bilgeler ile paylaşmak için yüce konseyi toplamıştı en bilge. Kabilenin en yaşlı yedi üyesi aynı zamanda kabilenin bilgeleri olarak kabul ediliyordu. Bu yedinin en yaşlısı ise en bilge olarak kabul edileniydi; genelde anlamlı rüyaları kabilenin en bilge sayılan insanları görüyordu. En bilge, konseyin yapılacağı yer olarak Yokoülke’nin girişi olduğu inandıkları yeri seçmişti; amacı hem bölgeyi incelemek hem de konseyin toplandığı sırada rüyayla ilgili başka ayrıntıları hatırlayabileceği düşüncesiydi. 

    260 kişilik kabilenin hemen hemen hepsi kabile yerleşkesinin girişinde bulunan tören, şenlik, kutlama, adak sunma gibi kutsal eylemlerin yapılması için ayrılmış ve kabile tarihinde ilk defa yapılacak olan ölü diriltme ayininin yapılacağı alana toplanmış, meraklı gözlerle etrafı seyrediyordu. Törenin yapılacağı alanın ortasında yerden bir metre yüksekliği olan ve bir insan bedenin sığabileceği genişliğe sahip olan ahşaptan yapılmış iki ayaklı sunak vardı. Sunağın arkasında ve iki yanında rüzgârda sönmeyecek şekilde yanan ateşler ortamı loş bir şekilde aydınlatıyordu. 

    Yedi bilge uzun bir aradan sonra tekrar bir araya gelmişti ve an içinde bunlardan altısı konseyi toplayan en bilgeye meraklı gözlerle bakıyordu. En bilge gördüğü rüyayı anlatmaya başladı. Kabilenin inanışına göre eğer bilgilerden en yücesi gördüğü rüyayı yeterince iyi yorumlarsa ve diğer bilgeler ile yorumunu paylaşmadığı halde diğer bilgeler ile ortak bir yorum oluşursa rüya ölülerden gelen bir mesaj olarak kabul ediliyordu. Fikirlerin paylaşılmasından ve rüyanın bir mesaj olduğu kabul edildikten sonra yedi bilge tarafından bu rüyadan üç sene önce kabilenin yaşadığı yerin yakınındaki sohbet kapısı adı verilen bölgede kimlikleri tam olarak bilinmeyen kişi veya kişilerce bir masada kullanılması yasak ve lanetli olan bir söz büyüsü ile öldürülen Aylin Alinay’ın kehanette yazan şekle göre yeniden dirilttirmesinde karar kılındı.

    Aylin Alinay’ın ölümü yıllar içinde kabile için sembol olmuştu. Zaman onu hafızalarda kusursuzlaştırmış mükemmel yapmıştı. Yaşarken yaptıkları, söyledikleri, hal ve hareketleri ölümünden sonra onun kusursuzlaştırmış olmasından dolayı yol gösterici olmuştu. Bir peygamberin inandığı dini yaydıktan sonra müritleri tarafından yüceleştirilmesi gibi kabile üyeleri bir konudan örnek verirken Aylin Alinay’ın adını kullanıyorlar ve onun hayatından hikâyeler anlatıyorlardı. Aylin Alinay bir yaz günü, gece güneşi geceyi aydınlatırken bir rivayete göre kendisini seven ve yapılmış olan büyünün bütün ruh değiştiren, ruh kıran etkilerini üstüne almayı kabul eden kişi ve arkadaşları tarafından halk arasında kirpi ikilemi adı verilen lanetli büyü tarafından öldürülmüştü. Bu büyü kendisine ruhen yakın olan bir insanın yakınlığının acı vermesi aynı zamanda yakın olan kişinin ruhen uzak olmasının da acı vermesi durumunda, yakın olan insanın canını yakarak araya mesafe koymasını sağlıyordu; yasaklı olma sebebi ise kesin bir sonuçtan ziyade farklı sonuçlara sebebiyet vermeseydi ve en kötü sonuç büyünün yapıldığı kişiyi öldürüp onun ruhunu bu dünya ile Yokoülke arasında bırakmasıydı. Bir tür yarım kalmışlık olarak açıklanabilirdi bu durum. Hem katil için hem maktul için. 

    Yedi bilge törenin yapılacağı alana geldiler, sunağın karşısına L harfi oluşturacak şekilde dizildiler. En bilge olan diğer bilgelerden önde duruyordu. Ayini yapacak olan oydu. Aylin Alinay’ın hiç bozulmadan duran bedeni bilge sırasının en sonunda duruyordu. Ruhu Yokoülke’de gidenlerin bedenleri çürümüyordu; çünkü bir şekilde yarım kalmışlığın tamamlanması gerekiyordu ve ancak yarım kalanlar tamamlanırsa ölümden sonra yaşanan olaylar normal sırasında devam ediyordu. Bedeni sunağa almadan önce en bilge ayinle ilgili olduğu anlaşılan bir dans yaptı ve ardından kabile halkının konuştuğu lisandan farklı bir lisanda bir şeyler söyledi, sağ elini havaya kaldırdı. Diğer bilgelerin hareketlerinden anlaşıldığı kadarıyla bedeni sunağa taşıyın emriydi bu. Aylin Alinay’ın bedeni yavaşça sunağa konuldu ve bilgelerin bir ağızdan kehanet kitabına bakarak söylediği sözlerden sonra ayini izleyenlerin şaşkınlık ve korkuyla karışık bakışları altında beden hareket etmeye başladı. Kalabalıktan anlamsız sesler yükseliyordu. Hareket etmeye başlayan bedenin önce kafası bir süre sonra da hepsi sunağın üzerinde dik pozisyona geçti. Araf uykusundan uyanan Aylin Alinay'ın gözleri etrafa öfkeyle bakıyordu, senelerdir içinde biriken öfkenin dışarıya çıkmak isteyen tasviri gibi.

    En bilge kabilenin içinde efsane haline gelen olayı aydınlatmak için Aylin Alinay'ın yanına yaklaştı ve iki kolunu yanlara doğru açtı, kendi etrafında saat yönünün tersinde bir tur döndü ve sunakta dik pozisyonda duran bedene dansının hemen akabinde ''anlat'' diye fısıldadı. Aylin Alinay'ın gözlerindeki öfke, bu kelimeyi duymasıyla beraber yerini gözyaşlarına bıraktı. Suratındaki ifade bir idam mahkumunun; idam sehpasına götürülürken uzun zaman sonra baktığı gökyüzündeki özgürlük hissinin içine dolması gibiydi. Ayinin başında kalabalıktan yükselen anlamsız sesler kendini sessizliğe teslim etmişti. Ayini izleyen herkes muhtemelen ömürleri boyunca hatta kabilenin ömrü sonunca bir defa olabilecek olaya tanık olmanın muhteşemliğine kapılmıştı.

    Aylin Alinay insanların aklında kaldığı gibi, zaman tarafından mumyalanmış şekilde, aynı kalmıştı. Görünüşünden, düşünüşüne kadar son nefesindeki an ile aynıydı ama 260 kişilik kabile Aylin Alinay'ın bıraktığı gibi kalmamış; evlerden, insanların taktığı takılara kadar tepeden tırnağa neredeyse her şey çok fazla değişiklik göstermişti. Aylin Alinay yaşananları anlatmaya başlamıştı ki en bilge yanlara doğru açtığı kollarını yukarıya kaldırarak ellerini birbirine çarptı, saat yönünde iki tur döndü; bu hareketleri bitirdiğinde sunağın üzerinde dik bir şekilde duran beden birden yere yığıldı. Ayin kimsenin anlam veremediği şekilde aniden bitmişti. 

    En bilge bunun kabile çıkarlarına zararı olacağı gerekçesiyle, olayların açığa çıkmasının bir şeyleri değiştirmeyeceğini düşündüğünden yapmış olmalıydı. Bu zamana kadar Aylin Alinay cinayeti kabilenin mensupları için her zaman yol gösterici olmuş olsa da görünenin arkasında, geçmişte, kabileye çok fazla zararı olmuştu. Bir ölüyü diriltme ayini; ölüm gibi yarım kalmışlıklarla son bulmuştu. 

SON

MUTLAKADAM








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler.